Gülnihal Özdener
“Yoga kadimdir, antiktir, kökleri geçmişin derinliklerine uzanır, tüm kültürlerden eskidir, tüm inançlardan öncedir; beş bin, on bin, hatta elli bin yıllık bir birikimdir!”
İnsanda nasıl merak uyandırıyor değil mi? Hangi yoga eğitmeni veya okulu daha eski bir tarih veriyorsa, öğrenci adayları sanki oraya daha çok rağbet gösteriyor. Az bilinen konular daha da gizemli hale getirildiğinde, allanıp pullandığında cazibesi artıyor adeta. Ama yanlış bilgi de işte bu şekilde yayılıyor. Yoga beş bin yıllık değil, elli bin yıllık hiç değil; ancak oldukça eski. Karmaşık ve derin köklere sahip yoganın tarihi, etraflıca anlaşılmayı ve anlatılmayı hak ediyor.
YOGA VE PAŞUPATİ MÜHRÜ
Genellikle yoganın beş bin ila altı bin yıllık bir gelenek olduğu bilgisi ortaya atılır. Önce bunu açıklığa kavuşturalım. Bu bilginin dayanağı, 1920’lerde İngilizlerin sömürgeci güç olarak yönettiği Hint alt kıtasında ele geçirilen bir sabuntaşı mühürdür. Arkeolojik kazılar sırasında, İndüs Vadisi medeniyetinin Mohenjo-daro bölgesinde bulunan bu mühre “Paşupati”, yani “Hayvanların Efendisi” adı verilmiştir. Bunun sebebi de mühürde mevcut olan tasvirdir: Başında boynuzları bulunan, üç yüzlü bir figür, sanki bir oturuş pozisyonundadır; çevresinde farklı hayvanlar ve birtakım semboller bulunur, muhtemelen doğayla ve ilahî olanla bir bağlantıyı temsil ediyordur. Belki de tanrı Şiva’nın prototipidir!
Bu yorumu John Marshall adında İngiliz bir arkeolog yapmıştır ve günümüzde de en çok bilinen ve vazgeçilemeyen yorumların başında gelir. Mührün milattan önce yaklaşık 2350-2000 yılları arasına denk düştüğü hesaplanmıştır.
Şimdi gelelim bu mühürle yoganın alakasına. Genel yorum şu şekilde bir mantık sıralamasını izliyor: Eğer ki mühür tanrı Şiva’nın prototipiyse ve bu mühürde Şiva belirli bir oturuşta tasvir edildiyse, Şiva aynı zamanda yoganın da ilk öğreticisi olduğu için bu oturuş bir yoga pozudur ve dolayısıyla yoga yaklaşık beş bin yıllıktır.
YOGANIN KÖKLERİ PAKİSTAN’DA MI
Sömürgeci yönetime baş kaldıran ve bağımsızlığına kavuşan Hindistan’ın kimlik arayışı dönemi, haliyle biraz sancılı geçmiştir. Mührün bulunduğu 1920’lerin sonu ve akabindeki yaklaşık 30 yıllık dönem kritiktir. Hindistan’ın bu dönemde kültürel tarihi içerisinde tutunduğu en önemli geleneklerden biri yoga olmuştur. Milliyetçi bir söylem içerisinde adeta yeniden yazılan yoga tarihinde bu mühür, yoganın köklerini en az beş bin yıl geriye bağlayabilecekleri bir işaret gibidir.
Hindistan’ın aşırı sağ milliyetçi hükümeti günümüzde bu yorum üzerinden ilerler: Yoga beş bin yıllık kadim bir gelenektir; dinlerden eski, evrensel, felsefi ve gelişmiş bir bakış açısı sunar. Bugünkü Hindistan vatandaşının gözbebeğidir. Pakistan’la Hindistan’ın arasında süregelen gerginliği göz önünde bulunduracak olursak ilginç bir detay dikkatimizi çekmelidir: Yoganın köklerini beş bin yıl önceye sabitlediği iddia edilen bu mührün ana vatanı Mohenjo-daro, günümüz Pakistan sınırları içerisindedir.
MÜHRÜN ÇEŞİTLİ ANLAMLARI
Mohenjo-daro’da bulunan mühür bir asırdır inceleniyor. Hangi anlamı taşıyor olabileceğine dair çeşitli yorumlar mevcut. Bu sebepten de akademik camia, bu mührün yoganın tarihini başlatan ilk bulgu olduğu konusunda hemfikir değil. 2000’li yılların bilim insanları, bu tarz kesin ve keskin açıklamalar konusunda ihtiyatlı davranılması gerektiğini öne sürüyorlar; zira onlarca teorinin hepsi aynı anda doğru olamayacağı gibi, İndüs Vadisi’nde bulunan sembollerin kesinlikle Hindu sembolü olabileceğini teyit edecek bir veri henüz yok. Bu uğurda nice arkeolog, hindolog ömrünü verdi. Ama bir taraftan da bu mührün üzerinde “iki çuval pirinç, dört balık, bir kaplan” yazıyor olma ihtimali halen akademik camiada şakayla karışık bir şekilde konuşulur.
HANGİ YOGADAN BAHSEDİYORUZ
Yoganın tarihini tespit etmek istiyorsak hangi yoganın tarihi için yola çıktığımızı bilmemiz işimizi kolaylaştırır.
Eğer meditasyonun odak noktası olduğu yogadan bahsediyorsak, tarihte yaklaşık 2500 sene kadar geriye gidebiliriz. Bu noktada klasik Sanskrit metinler incelendiğinde görülür ki yoga fiziksel herhangi bir hedef taşımaz; yani kimsenin başının üzerinde durmak ya da bacaklarını açıp oturmak gibi bir kaygısı yoktur. Yoga zihinsel bir disiplin yöntemidir; başarılı olan yogi, kurtuluşa, nirvanaya erişir. Bedeni ise bu nihai hedefe ulaşmak için bir araçtır. Tanrısal bir kaygı da yoktur; yoga, tüm varoluşla bir olma hâlidir. Hint inanç sisteminde defalarca karşılaştığımız tanrılara hizmet etmez.
Bugün spor salonlarında, sosyal medyada, reklamlarda ve satış ürünlerinde gördüğümüz fiziksel yoganın kökleri, tanrı Şiva’yla özdeşleştirilen hatha yoga akımına dayanır. Hatha yoga için yaklaşık bin senelik bir geçmişten söz etmek mümkündür. İnsan bedeni için nispeten karışık ve zor sayılabilecek fiziksel pozisyonların ilk tariflerini içeren yoga metinleri her ne kadar 1400-1500 yıllarında yazılmış olsa da, aynı metinlerde geçen bazı pozların tarifleri 1100 yılları civarında kaleme alınmıştır. Bu dönemlerde yoganın nihai hedefi, belirli ritüeller vasıtasıyla insanüstü özelliklere erişmek ve tanrı Şiva’yla birleşebilmektir.
Bu iki dönem arasında da keskin bir ayrım yok! Tarihsel süreci derinlemesine incelediğimizde oldukça geçişken, birikmiş, uyarlanmış ve özümsenmiş bazı akımları bir arada görmek mümkün. Eğer yoganın tarihini, felsefesini anlatacak bir uzman arayışındaysanız, bu tarihi geniş bir bakış açısıyla aktaran kaynaklara yönelmekte fayda var. Çünkü bu şekilde giderse herkes kendine göre bir tarih ortaya atmaya devam edecek.