Uzun yoldan geldik birlikte

Merve Uygun’un ilk öykü kitabı Taşıyacak Bizi Rüzgâr Ketebe Yayınları etiketiyle çıktı. Uygun kitabı için “Uzun yoldan geldik birlikte” diyor.

İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

İyi bir öykü yazıp bitirdikten sonra arkama yaslandığım o anın tadı çok başkadır; etrafta geyikler seker, ben denizin üstünde uzanmışımdır. Yorgun ama mutluyumdur. Fakat kitabımın yayınlanması çok daha farklı bir hismiş. Bu, bir eylül sabahı denizde yüzerken yağmurun başlaması gibi bir his. Çok güzel, çok berrak. Ve kitabım, ben de çok daha fazla yazma arzusu uyandırdı. Masamdan kalkmadan yeni öyküler yazmak istiyorum, aralıksız bir yazma iştiyakı hissediyorum.

Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Bir süre kapağına baktım. Uzun yoldan geldik birlikte. Sonrasında da koltuğa oturup okumaya başladım.

Kitabınızı ilk kime imzaladınız?

Eşime.

MURAKAMİ BANA TESELLİ VERİYOR

Yazmaya nasıl başladınız?

Yazmaya çok erken yaşlarda başlamadım. Bu açıdan yazmaya 29 yaşında, neyse ki benden çok daha geç başlamış ünlü romancı Murakami teselli veriyor bana. Daima iyi bir okur oldum. Güncel yazarları, söyleşilerini takip ettim. Üniversiteyi İstanbul’da okuyup sonrasında bir Anadolu şehrine öğretmen olarak atandım. Benim için kırılma noktası bu oldu sanırım: Yoksunluk. İstanbul’dan, beni besleyen kültür sanat ortamından uzak kalmak, bu yoksunluk, beni daha çok okumaya ve okuduklarım üzerine bir şeyler kaleme almaya itti. Bazen elimizden alınanlar bize başka şeyler bahşedilmesine vesile olabiliyor. Ya da tutkularımızı bulmamıza. Şimdi hem Üsküdar’da yaşıyorum hem yazıyorum. Geriye dönüp bakınca iyi ki bir süreliğine uzaktaki o küçük ilçede çalışmışım diyorum.

Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

Yazmaya ilk başladığım zamanlarda gece yazmayı tercih ediyordum. Akşam olmadan masaya oturamaz, odaklanamazdım. Fakat bu zamanla değişti. Yarasa olmalıyım geceleri masamda kalıp çalışmalıyım fikri yavaş yavaş yerini gündüze bıraktı. Elbette gececi olmamda, gün içinde işe gitme zorunluluğum, hayat meşguliyetlerimin payı büyüktü. Fakat genel olarak gece çalışılır düşüncesindeydim diyebilirim. Şimdi ise haftasonu ya da boş günlerimde daha erken çalışmaya başlıyorum. Yine de sabah mümkün olmuyor bu. Öğleni buluyor muhakkak masaya oturmam. Disiplin konusunda sıkıntım olmadığından ve yazarken zamanın nasıl aktığını fark etmediğimden akşama değin aralıksız çalışabiliyorum. Fakat büyük yazarlara baktığımızda sabah işe gider gibi çok erken saatlerde masalarına oturduklarını ve öğleye kadar o güne ait yazma ödevlerini tamamladıklarını görüyoruz. Sabahın erken saatlerinin verimliliğinden ben de süreç içinde faydalanmak istiyorum. Umarım başarabilir, seher vakti öten bülbüle dönüşebilirim.

Defter mi, bilgisayar mı?

Öykülerimi bilgisayarda yazıyorum. Fakat elbette bir öykünün zihnimde şekillendiği süreçte deftere notlar alıyorum. Çantamda daima defter taşırım. Sadece kafamdaki belirli konuya dair düşündüklerimi değil, gün içindeki gözlemlerimi; imgelemimde canlanan bir şeyi; o ânıma dair bazı durumları not alırım. İlgimi çeken yeni öğrendiğim bir bilgi de olabilir, okuduğum ve bana ilham olan bir cümle de, otobüste birinden duyduğum bir söz de. Tüm bu notlandırmalar öykülerimi kurarken bana yardımcı olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir